16 Mayıs 2011 Pazartesi

MAYALAR

  MAYA UYGARLIĞI
O rta Amerika Yerlileri olan Mayalar’ın kurduğu büyük uygarlık 16. yüzyılda yıkılmıştır. Bugünkü Meksika’nın güneyi,Meksika batısında Pasifik Okyanusu, doğusunda Karayip Denizi ve kuzey doğusunda Meksika Körfezi bulunan Orta Amerika ülkesi. Meksika, kuzeyde Amerika Birleşik Devletleri sınırında geniş olup, Guatemala ve Belize ile komşu olduğu güneydoğuya doğru daralarak, bir üçgeni andırır. Yucatan Yarımadası ve kuzeybatıdan Pasifik Okyanusuna sokulan Baja (Aşağı) Kaliforniya bu görüntüyü bozar. .
Guatemala ve Guatemala Cumhuriyeti kısaca Guatemala (İspanyolca:República de Guatemala). Orta Amerika'da Kıstas bölgesinde bir ülke. Kuzeyde Meksika, doğuda Belize ve Honduras, güneyde El Salvador'la komşudur. Ayrıca doğuda Karayib Denizine, batıda Büyük Okyanus'a kıyısı vardır. Başkenti Guatemala'dır.Belize’nin kuzeyinde kalan yerlerde gelişen bu uygarlıktan kalma büyük taş yapılardan oluşan kent kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.

     Maya halkının târihi M.Ö. 1000 yılına kadar uzanır. Uygarlığın en parlak dönemi M.S. 250 ile 900 seneleri arasındadır. Bu dönemde Mayalar nüfusları 5-20 bin arasında değişen 40’tan fazla yerleşim merkezi kurmuşlardı. Tikal, Uaxactün, Copàn, Bonampak, Palenque ve Rio Bec bu şehirlerin en büyükleri idi. 900 senesinden sonra Klasik Maya Medeniyeti, bilinmeyen bir sebepten dolayı hızla çöktü. Boşalan şehirler ve tören merkezleri ormanlarla kaplandı. Buna karşılık klasik dönem sonrası dönemde (900-1519) Chichen Hza ve Mayapàn gibi Yucatàn Yarımadasının dağlık bölgelerindeki şehirler gelişmelerini sürdürdüler. 1546’da İspanyollar Yucatan Yarımadası ve Guatemala’yı işgal ettiler. Maya medeniyetini tahrip edip bölgede pekçok katliam yaptılar. Şehirleri yağmalayarak, meşhur Maya eserleri zenginliklerini Avrupa’ya taşıdılar. Ancak Guatemala’nın bir kısmında, bir grup Maya halkı bağımsızlıklarını 150 yıl korudular.

     Günümüzde Guatemala ve Yucatan’da yaşayan halkın çoğunluğu Maya’dır (Guatemala halkının yaklaşık % 65’i Maya’dır). Bunlar 15 Maya lisanından birini konuşurlar. Yucatan’daki Merida şehrinin halkı İspanyolca ve Maya lisanı veya Yucatan lisanı konuşur. Guatemala’nın uzak bölgelerinde bâtıl inançlar başta olmak üzere pekçok eski kültür devâm etmektedir.

      Maya uygarlığının en parlak dönemi İS 250-900 arasına rastlar. Mayalar kurdukları kentleri piramitler, saraylar ve güzel heykellerle süslemişlerdir. Ne var ki , yalnızca dinsel törenler için yönetim merkezleri olarak kullanılan bu kentlerde kimse yaşamazdı. Mayalar bu görkemli kentlerin çevresindeki çiftliklerde yaşar, yöreye özgü ürünler olan mısır, fasulye biber ve domates yetiştirirlerdi. Uzmanlar yıllarca Mayalar’ın barışsever bir halk olduğuna inanmışlarsa da, son yıllarda elde edilen bilgiler Mayalar’ın savaşçı bir halk olduğunu, savaş tutsaklarını işkenceyle öldürdüklerini, dinsel törenlerde de çok kan döktüklerini ortaya koymuştur.

      Maya kültürünün ana merkezleri Meksika’nın güneyinde Chiapas ve Guatemala’nın kuzeyinde Petèn idi. Ama yaklaşık İS 975’te savaş ve yoksulluk, halk evlerini bırakıp kuzeye, Yucàtan Yarımadasına’a göç etmeye zorladı. Burada, Toltek Yerlilerini’nin törelerinin etkisi altında kaldılar.İspanyollar, Mayalar’ın yaşadığı toprakları 16. yüzyılın ilk yarısında istila ettiler. Mayalar tıpkı Orta Amerika Yerlileri olan Mayalar’ın kurduğu büyük uygarlık 16. yüzyılda yıkılmıştır.
Bugünkü Meksika’nın güneyi, Guatemala ve Belize’nin kuzeyinde kalan yerlerde gelişen bu uygarlıktan kalma büyük taş yapılardan oluşan kent kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. Aztekler gibi kendilerini savunamadılar. Çoğu öldürüldü, kalanlar da tutsak edildi.
Maya uygarlığı özellikle astronomi,mimarlık,matematik konusunda başarılıydılar.

Astronomi, (Yunanca: astron "yıldız" ve nomos "yasa"), GÖKBİLİM olarak da bilinir, bütün gökcisimlerinin ve evrende dağılmış olan yıldızlararası maddenin kökenini, evrimini, bileşimini, uzaklığını ve hareketini inceleyen bilim. Gökcisimlerinin ve evreni oluşturan maddenin fiziksel ve kimyasal özelliklerini konu edinen astrofizik bu bilimin bir dalıdır.

Pek çok araştırmacı yanda görülen resmin Mayaların uzay aracı kullandıklarını sembolize eden bir resim olduğuna inanmaktadır.

Mimarlık, insan yaşamının içinde geçeceği mekan/mekanları oluşturmak/üretmek amacı ile, yapı/yapı gruplarını kapsayan fizik çevreyi tasarlamak uğraşına verilen isim. Bu çevre kırsal veya kentsel olabileceği gibi, yapıları veya mekanları kuşatan yakın dış çevre de mimari tasarımın kapsamına girer. Mekan, içinde yaşamın gerçekleştiği fizik ortam olarak tanımlanabilir. Mekanın oluşabilmesi ve üretilebilmesi için yapılara, yaşamın hergün artan çeşitliliği gözönüne alınırsa, oldukça karmaşıktır.






Matematik, sayma, ölçme, cisimlerin şekillerini tanımlama gibi temel işlemlerden ortaya çıkan ve yapı, düzen ve ilişkileri inceleyen bilim dalı. Mantıksal irdeleme ve nicel hesaplamaları konu alan matematik, idealleştirme ve soyutlamalara dayanır.
Heykel sanatsal bakış açısıyla meydana getirilmiş üç boyutlu formlara denir. Heykel temelde mekanın kapsanması, kavranması ve mekan ile ilişki kurulması ile ilgilenir..
Hiyeroglif yazısı gibi bir çok alanda çok ilerlemişti. Çok karmaşık bir takvim sistemleri vardı. El sanatlarında da ileriydiler, güzel boyalı çömlekler ve pamuklu dokumalar yaptılar.

     Bugün, genellikle Meksika ve Guatemala’da yaşayan yaklaşık 2 milyon Maya Yerlisi vardır. Çoğu Çiftçidir. Hemen hepsi Katolik olmakla birlikte, inançları geleneksel Maya dininden çok etkilenmiştir; yağmur ve bereket için putperest ayinler düzenlerler.


                                                  MAYA TAKVİMİ
     Güney Amerika'da, dördüncü binyılın sonlarına doğru bir uygarlıkta daha güçlü bir gelişimin gerçekleştiğine dair kanıtlar vardır. Bizim takvimimizle M.Ö. Amerika'nın güney yarısını oluşturan kıta. Pasifik Okyanusu'nun doğusunda, Atlantik Okyanusu'nun batısında, Kuzey Amerika'nın güneyinde ve Antarktika'nın kuzeyinde bulunur.

     12 Ağustos Gregorian Takvimine göre yılın 224. günüdür. Sonraki sene için 141 (Artık yıllarda 142) gün var.3114'de Maya takvimi ortaya çıkmıştır. Mayalar, bizim bugün kullandığımız Gregoryen takviminden (Miladi takvim) daha doğru olan bir tarihlendirme sistemini bulmuş sıradışı insanlardır.
 
     Dünya, Güneş Sisteminde bir gezegen. Çapı 12.756km, kütlesi 5,97x1024 kg’dir. Güneş’e uzaklığı 149.597.890 km’dir. Güneş’in etrafında 365,25, kendi etrafında ise 1 günde döner. Ortalama yüzey sıcaklığı 15 derecedir.Güneş etrafındaki dönüşünü tam sayıda günde tamamlamaz. Çoğu okul öğrencisinin bildiği gibi yılda 365 gün vardır. Ama tam olarak değil.
Doğrusunu söylemek gerekirse, her dört yılda bir, bir gün eklememizi gerektirecek şekilde tam olarak 365.25 gündür. Bu, onaltıncı yüzyılın sonlarına kadar batı Güneş, Güneş Sistemi'nin merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş Sistemi'nin kütlesinin % 99,8'ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş'in çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Günışığı şeklinde Güneş'ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla Dünya üzerisindeki hayatın hemen hemen tamamının varolmasını sağlar ve Dünya'nın iklimiyle hava durumunun üzerinde önemli etkilerde bulunur..
     Avrupa'da kullanılan orijinal Avrasya olarak bilinen eski dünya kıtasının batısındaki büyük yarımada olan Avrupa, Sami dillerde Erep (yahut Irib) Güneşin Battığı taraf anlamına gelir. Fenikelilerden Yunanlılara geçen bu ad, Yunanca'da Europa olmuş ve Ege Denizi'ne göre batıda bulunan ülkelere bu ad verilmiştir.
     
     Jülyen takvimi'nin temelidir. Ancak yeterince doğru değildir. Aslında bir yıl 365.25 günden onbir dakika ve birkaç saniye daha kısadır. Bu yüzden de zaman içinde takvimle mevsimler arasında bir ayırım ortaya çıkmaktadır. 1582 yılında takvimi aydönümüyle aynı konuma getirmek için Jülyen Takvimi Julius Caesar tarafından M.Ö. 46 yılında kabul edilen ve batı dünyasında 16. yüzyıla kadar kullanılan takvimdir. Artık yıl hesaplamasındaki ufak bir fark sonucu yaklaşık her 128 yılda bir günlük bir kayma oluşturduğu için, yerini Gregoryen Takvimi almıştır.
     Papa 13. Gregory, fazladan on günü bulunan bir takvim bastırdı. Jülyen takvimini yeniden düzenleyerek bir yüzyıl kapayan ve 400'e bölünemeyen yıllar sıradan yıllar olacak ve artık yıllar sayılmayacaktı. Bu Gregoryen sistemine göre 1600 ve 2000 (400'e bölünebilen) yıllar artık yıllarken, 1700, 1800 ve 1900 böyle değildir. Bugün bu sistemi kullanmaktayız.

     Maya sistemi karmaşıktır. Tzolkin denen 260 günlük bir temele dayanır ve belirsiz bir 365 gündür. Takvimlerini aydönümüne uydurmak için kullandıkları yöntemi anlatmak için yeterince yerimiz yok. Diğer kültürlerde olduğu gibi sistemleri güneşin hareketini temel almaktadır ama Venüs gezegeninin dairesel devrini kullanarak hesaplamalar yapmaktadırlar. Örneğin bir Baktun, 144,000 gündür. Onüç Baktun, tam bir çağ dönümüdür. Şu an içinde bulunduğumuz Baktım, 22 Aralık 2012'de tamamlanacak. 5000 yıllık bir süreçte, Maya takvimi Gregoryen takviminden daha doğrudur.M.S. 100 yıllarına kadar
Papa, Katolik Hıristiyanların dini lideri Havari Sen Piyer'in Roma'daki vekiline Papa adı verilmiştir. Ortaçağ'da Hıristiyanlar, iki büyük mezhebin etkisinde kaldılar.

     Maya bilinen bir uygarlık olmamasına karşın, takvimlerini M.Ö. 3114'de başlatmışlardır. Mayalar, M.S. 600 ile 800 yılları arasında Altın Çağ'larını yaşamış, sonra da şehirlerini bırakarak ortaya çıktıkları gibi gizemli bir şekilde kaybolmuşlardır. Tıpkı Mısırlılar gibi Mayalar da piramitler, dev heykeller inşa etmiş ve tam bir yazı sistemi geliştirmişlerdir.

     Ne var ki, Maya takviminin başlangıç tarihinin de bizimki gibi önemli bir olaya dayandığı bellidir. M.Ö. 12 Ağustos 3114'de Mayalar için bu kadar özel ne olmuştu ki? Bunu asla kesin olarak bilemeyeceğiz. Aztekler'i ve diğer Kızılderililer'i Hıristiyanlık dinine çevirme hevesine kapılmış olan İspanyollar, bütün yazılı bilgileri yokettiler. Yucatân Piskoposu Diego de Landa, şöyle demektedir: "Bu karakterlerle yazılmış çok sayıda kitap bulduk ama batıl inanç ve yalanlardan başka bir şey içermedikleri için hepsini yaktık."

Yukarıda - Azteklerin taşa oydukları takvimleri görülmektedir.
     Orta Amerika Yerlileri olan Mayalar’ın kurduğu büyük uygarlık 16. yüzyılda yıkılmıştır. Bugünkü Meksika’nın güneyi, Guatemala ve Belize’nin kuzeyinde kalan yerlerde gelişen bu uygarlıktan kalma büyük taş yapılardan oluşan kent kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.Mayalar, takvimleri icat etmeleriyle tanınmalarının yanında, eski bir Meso-Amerikan uygarlığı olan Olmekler'den yola çıktıklarına dair bazı kanıtlar vardır. Bu insanlar hakkında fazla bilgi yoktur ama uygarlıklarının başlangıç tarihinin M.Ö.1500 yılları olduğu sanılmaktadır; takvimin başladığı M.Ö. 3114'den hâlâ biraz yakında. İleride yapılacak başka arkeolojik araştırmalar yeni cevaplar bulabilir. Ancak Ölmekler hakkında asıl ilginç nokta, heykelleridir. Biri beyaz, diğeri siyahi olan iki ırka ayrılmaktadırlar. Bu durum, bu insanların kökeninin Amerikalı değil, Atlantik Okyanusu'nun diğer yanından gelen insanlar olduğunu göstermektedir.        


                                     Maya Dininde Ölüm

     "Ölmek" sözcüğü Popol-Vuh kitabını yazanların torunları olan Chorti kızılderililerinde aynı zamanda “yolculuk” anlamına gelir. Chorti'ler ölen kimsenin öte-âleme, ucu Tanrı’nın elinde olan bir iple çekilerek göçtüğüne inanırlar. Bu inanışa Asya Şamanizmi’nde de rastlanır. Astral beden ya da esiri beden kavramı Mayalar’da da mevcuttu. Bireyin bu ikinci "can"ına, ruhsal ikinci benliğine ya da eş varlığına way adını verirlerdi. Bu kavram halen bugünkü Mayalar’da mevcuttur.

     Maya dinine göre ölüm olayından sonra ikinci canı ya da way adı verilen ruhsal varlığı transtaki şamanların yolculuğu gibi bir yolculuk yapar. Önce Xibalba (yeraltı alemi) yolunu tutar; oradaki bekçi köpeğin (xoloitzcuintle) yardımıyla bir ırmağı geçmesi gerekir. (Bir ortamdan diğerine geçmeyi simgeleyen, öte-alemdeki ırmağın geçilmesi sembolizmine Asya Şamanizmi’nde ve pek çok gelenekte karşılaşılır.) Gök katlarından birinde, hak edebilmiş olan ruhsal varlıkların ulaşabileceği, mutlu olunan bir cennet vardır.(Mayalar’da bu cennete ulaşabilmek için şehit olma arzusu yöneticilerce iyi kullanılmıştır.)

     Mayalar’da ruh göçü kavramının olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır; kimilerine göre, ruh göçü kavramına diğer Kolomb-öncesi Amerika uygarlıklarında ve kimi Kızılderililer’de rastlandığı gibi, Mayalar’da da rastlanmakla birlikte, Mayalar’daki ruh göçü kavramı Hinduizm’dekinden farklıydı. Bu inanışa ait izlere kral Pacal’ın yeniden doğması hikayesinde ve Popol-Vuh’taki ikizlerin öyküsünde de rastlanır. “Atalar kültü”nün de bulunduğu Mayalar’da ataların kafatasları muhafaza edilirdi. Maya kazılarında kristal kafataslarına da rastlanmıştır.

                                  

                                            Top Oyunu


     Mayalar’da mısırın yaratılışını ve diğer astronomik fenomenleri çağrıştıran top oyunu bir tür ayin gibi görülürdü. İlk zamanlar, evrenin menşeini temsil eden, ölüm ve yeniden doğuşla ilgili bir inisiyasyon ayini olan bu oyun, sonraları askeri eylemin ve siyasi iktidarın meşru kılınmasıyla da ilgili olmuştur. Yani top oyunun ayinsel işlevinin yanı sıra siyasi ve ekonomik yanları da vardı. Top oyunu her şeyden önce, iyi ve kötünün, ışık ile karanlığın, yani evrendeki karşıt güçlerin çatışmasını, sabit hareket halindeki top ise hareket halindeki yıldızları ve yaratılış güçlerini simgeliyordu.

     Oyunun dönem ve yere bağlı olarak farklı versiyonları vardır. Oyuncu sayısı da bu faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Genellikle kauçuktan yapılma bir topa kemerle, dizlerle, omuzlarla ve el darbeleriyle vurularak oynanırdı. Pot-a tok denilen bu oyunda amaç, topu, bir duvara dikey olarak tutturulmuş, pota benzeri bir halkadan geçirmekti. Oyun günümüzde Guatemala’da halen ayin tarzında, Meksika’da ise turistlere yönelik olarak ya da yalnızca spor amacıyla uygulanmaktadır. Bu oyunun halkanın bulunmadığı versiyonlarındaki bazı özellikler amerikan futbolunu andırmaktadır. Bazı yerlerde oyunun kamış ya da raketle oynandığı da görülmüştür; bu durumda top darbelerinden korunmak üzere kafa ve göğsü koruma önlemleri alınıyordu.

     Oyun gece de oynanabiliyordu. Oyunun sonunda daima kurban sunulmuyordu. Oyunu kaybeden takımın kurban edildiğini gösteren hiçbir tarihsel kaynak yoktur. Bu konuda ileri sürülenler hakkında bazı tarihçilerin görüşü şudur: Kimi zaman savaş tutsakları da bu oyunu oynamak zorunda bırakılıyorlardı ve bunlar yense de yenilse de zaten kurban edilecekleri önceden belirlenmiş tutsaklardı. Zaten yaralı ve yorgun tutsakların kazanma şansları olmadığına göre oyun tutsaklarla oynandığında, bir siyasi ve askeri güç gösterisi olarak da yorumlanabilir. Guatemala ve Honduras’ta kendi aralarında oynadıkları oyunlarda kimi zaman oyuna bir ödülün de konmuş olduğu ve oyunda elde edilen kadınların fahişe oldukları sanılmaktadır.

                                               

                                    İnşa Malzemeleri

     Büyük Maya yapılarındaki şaşırtıcı bir husus, böyle büyük yapıları inşa etmek için gereken ileri teknolojiye sahip olmadıkları halde Mayalar’ın bu yapıları inşa edebilmiş olmalarıdır. Mayalar’ın bu işlerde, gerekli olan metal aletleri, çarkları ve muhtemelen tekerleği hiç kullanmadıkları sanılmaktadır. Piramitler ve tapınaklar gibi büyük yapıların temel yapı malzemesi olan taşlar, genellikle yerel taş ocaklarından sağlanmıştır. Kullandıkları taş, genellikle kireç taşıydı. Bu, taş aletlerle üzerinde çalışılmaya elverişli, kolay işlenilebilen yumuşak bir taştır. Ayrıca, nemini kaybettiğinde katılaşma gibi, çimentoyu andıran özellikler gösterdiğinden, Mayalar’ca ezilip toz haline getirilmek suretiyle harç ve sıva olarak da kullanılmıştır. Taşları birbirlerine bu harçla tutturmuşlardır.

     Halk evlerinin temel yapı malzemesi ise tahta kazıklar, kamışlar, kerpiç ve samandı. Az sayıda olmakla birlikte, bazı evlerde taşın da kullanıldığı görülmektedir. Çevrede taş kaynakları bulunmadığından Comalco kentindeki büyük yapılarda taşın yerini pişmiş tuğlanın aldığı görülmektedir.

                                     İnşa Yöntemleri

Mayalar tapinaklarini yaparken
Büyük Maya binalarının çoğu genellikle bir platform üzerinde yükselir. Bu platformun yüksekliği, teraslama tarzı yapılarda ve nispeten küçük yapılarda 1 m.’yi aşmazken büyük tapınak ve piramitlerde 45 m.’ye kadar çıkar. Bitişik platformların düzenlenmesinde Maya mimarisine özgü bir simetrisizlik hakimdir.

     Bu tür büyük binaların yapımına taş platformun tamamlanmasından sonra başlanırdı. Mayalar binanın işlevsel kullanımından ziyade dış estetik görünümüne önem verirlerdi. Bina içinde kullanılan kemer, genellikle, iç mekanda kazanç sağlayacak bir araç olarak değil, basit Maya kulübesinin bir taklidi olarak kullanılıyordu. Tavanı taşımada ağır taşlardan oluşan duvarlar kullanmayı tercih etmiş olmakla birlikte, Palenque’deki Haç Tapınağı’nda görülebileceği gibi, bazı tapınaklarda ve pinbal denilen saunalarda kemer dizileri veya kemerli tonoz kullanımı göze çarpar.

     Yapı inşa edildiğinde kabartmalarla süslenmesine başlanırdı. Mükemmel hale getirmek için yapılan perdahlamada (düzleme) genellikle sıva kullanılırdı.
Bununla birlikte birçok yapının, cephesini oluşturan taşların taş işçiliğiyle yontularak ve eşiklere yontu konarak süslendiğine de rastlanır. Binalarda kentin sakinlerine veya binanın işlevine ilişkin sanat eserleri de bulunurdu. Tüm Maya yerleşimlerinde rastlanmamakla birlikte, geniş ölçüde "renkli sıva" kullanımına rastlanır.

     Mayalar’ın “Uzun Hesap” takvimine uygun olarak her 52 yılda bir, tapınak ve piramitlerini yeniledikleri veya yeniden inşa ettikleri ileri sürülür. Fakat bu yeniden inşa girişimlerinde, siyasi nedenlerle halkı teşvik eden yeni yöneticilerin de payı var gibi görünmektedir. Yeniden inşa süreçleri özellikle eski yapılarda ortak bir unsur olarak göze çarpmaktadır. Örneğin Tikal’deki kuzey akropolü 1500 yıl boyunca mimari değişikliklere uğramış görünmektedir.

                             Önemli Mimari Yapılar

                                               Tören Platformları

     Törenlerin ve dinsel ayinlerin yapıldığı, kireç taşından yapılma platformlardır. En az 4 m.yükseklikte olurlar. Genellikle yontularla donatılırlar, bazen kurbanların kafalarının teşhir edildiği bir tzompantli içerirler.

                                                        Saraylar

     Büyük olup genellikle çok süslüdürler. Halkın seçkin tabakasını barındıran saraylar genellikle kent merkezine yakın olurlar. Bir iç avlu içeren saraydaki salon ve odalar kentin akropolü izlenimi verecek şekilde, farklı yükseklik düzeylerinde olurlar. Birçok mezar da içerirler.

                                                E Grubu Yapıları

     İlk olarak Uaxactún’daki yapılardan E Grubu olarak sınıflandırılmış grupta keşfedildiklerinden bu adla belirtilirler. Daima meydanın batı tarafında piramidal bir tapınak ve bir dikilitaş, diğer tarafında daha küçük üç tapınak olur. E grubu yapıların gözlemevleridir. Dikilitaşın, piramidin ve diğer yapıların konumlarının gündönümü ve ekinoksların belirlenmesiyle ilgili olduğu sanılmaktadır.

                                         Piramitler ve Tapınaklar 

     Genellikle önemli dinsel tapınaklar, göğe en yakın yerler olduklarından, piramitlerin üzerlerinde yer alırlar. Piramitlerin mezar içerdiklerine de rastlanmaktadır. Piramitlerin üzerinde yer alan tapınaklar, Mirador’da görüldüğü gibi son derece süslüdürler. Tapınakların doruklarında da kimi zaman, uzak mesafelerden görülebilecek şekilde, yöneticileri temsil eden heykel veya kabartmalar bulunur. Piramitlerde de farklı düzeylerde platformlar bulunur.

                                             Top Oyunu Sahaları

     Orta Amerika yaşam tarzının bir öğesi olduğundan, ayinsel top oyununun ve bu oyun sahalarının Maya bölgesinin her yerinde, küçük yerleşim birimleri hariç tutulursa, tüm Maya kentlerinde inşa edilmiş olduğu görülür. Bu sahalarda, törensel düzlük alanının her iki yanında basamaklar bulunuyordu. Basamaklar törensel düzlük alanına açılabildiği gibi, küçük tapınaklara da açılabilirdi. Oyunun oynandığı düzlük I (kapital ı harfi) biçiminde olurdu. İlk oyun sahalarının M.Ö. 2500 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.
Bu oyun sahaları Meksika  Körfezi’nin Olmek bölgesinde de görülür. (Olmekler “Olman” adını verdikleri topraklarda yaşarlardı ki, bu sözcük “kaçuk ülkesi” anlamına gelir.) Bu bölgede klasik-öncesi döneme ait heykeller bulunmuştur. Bu taş heykellerden dev Olmek başlarının taşıdıkları kaskların top oyununda kullanılan kasklar olabileceği düşünülmektedir. Bu konuda farklı varsayımlar da mevcuttur.

                                                  Sanat 

     Mayalar’ın özellikle klasik dönem sanatı mükemmel bir işçilik gösterir. Gerek Palenque ve Copán’daki heykel ve kabartmalarda muhteşem bir incelik görülür. En büyük ve zarif dikilitaşlara Quiriguá’da rastlanmıştır. Günümüze kadar gelen sanat eserleri arasında en çok, mezarlarda keşfedilmiş, günlük yaşamda ve ayinlerde kullanılan çömlekçilik ürünleri bulunur. En eski ve en iyi korunmuş freskler San Bartolo’daki fresklerdir. Bonampak’taki eski freskler bölgedeki yoğun turizmin etkisi altında yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır. Mayalar’ın eski tiyatro oyunu Rabinal Achí günümüze dek süregelmiştir.

                                     Sanatta Tüy Kullanımı

     Sanatta değer verdikleri unsurlardan biri de tüy kullanımıydı. Kullanılan tüyler genellikle, Orta Amerika’da yaşayan quetzal (Pharomachrus mocinno) adını verdikleri kuşun renkli tüyleriydi. Bunları başlarına taktıkları gibi diğer süslemelerde de kullanırlardı. Başa tüy takma adeti eski Mısır ilahlarını betimleyen eserlerde ve Asya Şamanizmi’nde de görülür.

                                              Seramik

     Maya seramiği vazo ve tabaklardan kült objelerine uzanan zengin bir çeşitlilik gösterir. Seramik eserlerinin çoğu, geometrik motiflerle süslüdür, bu eserlerde hayvan ve insanların temsil edildiği de görülmektedir. Kalınlıkları fazla olmayan, ince ve simetrik tarzda yapılan Maya seramiklerinin genellikle cilalı, çok renkli, ( kireç taşına dayalı renklendiricilerle boyanmış) ve bazen de tek rengin çeşitli tonlarıyla renklendirme tekniği kullanılarak (watercolor painting) hazırlanmış oldukları görülür. Seramik eserler genellikle açık fırınlarda, 800 dereceye varan ısılarda pişiriliyordu. Süslemeler genellikle Maya yazısıyla yazılmış metinleri, soylularla, askeri olaylarla ilgili sahneleri ve yöneticilerin ve doğaüstü yaratıkların betimlemelerini içerir. Sanat eserlerinden bazıları, soylularca imzalanmış olup, ittifakları güçlendirmek üzere hediye olarak ya da mezarlara bırakılan ev eşyası olarak kullanılmıştır.

                                          Heykeltraşlık

     Çeşitli heykel, kabartma ve dikilitaş çalışmalarında tahta, sıva, kireç taşı ve bazen de bir tür sıva kaplaması (kireç taşı tozundan, deniz kabukluları ve bitkisel katkılardan oluşan karışım hamuru) kullanmışlardır. Eserlerin çeşitli renklerde boyanmış oldukları görülür.

Heykeltraşlıktaki ortak öğeler:

·  Çiçekler
·  Kartal: Kutsal hayvandır.
·  Chac ya da Chaac ("Çak" okunur): Şimşek, yıldırım ve yağmur ilahıdır.
·  Chac Mool: Yağmur ilahı Chac ile karıştırılmaması gereken bir dinsel semboldür ve bacakları bükük, başı yana bakar ve karnı üzerinde bir plaka tutar haldeki insanı temsil eden heykellere verilen addır.
·  Haç: Dört yönü, yataylığı, yani yeryüzünü, renk ve biçimlerin olduğu tezahürler alemini simgeler.
·  İnen ilah Ah Muken Kaab: Daima ayakları havada, baş ve kolları aşağıda ve yabanarısı kuyruğuyla yeryüzüne pike yapar tarzda betimlenir.
·  Steller: Dikilmiş tahtalar ve dikilitaşlardır. Genellikle önemli olayların anısına dikilmiş olup, üzerlerinde desen, yazı ve takvimler bulunur.
·  Phallus (penis temsilleri): Muhtemelen bereket kültünün ürünleridir. Bunlara Uxmal’da bolca rastlanır. Tohumun toprağa girerek onu döllemesini veya gök ile yer ikileminde göksel olanı simgelediği sanılmaktadır.
·  Tüylü yılan-insan: İlah Kukulkan temsilleridir.
·  Sakallı insan: Muhtemelen İlah Kukulkan’ın temsillerinden biridir.
·  Jaguar: Kutsal hayvandır, yer altı aleminden geçen güneşi simgeler, tahtı ifade eder.
·  Kukulkan: Birçok şekilde temsil edilir. Genellikle tüylerle kaplı çıngıraklı yılan şeklinde temsil edilir.
·  Venüs gezegeni: Maya dininde düalite ilkesiyle ilişkili olarak temsil edilir.
·  Sancaktar: Bayrak taşıyan insan heykelleridir.

                                               Resim

Fresk tekniğini uygulamışlar ve bazen kimi Bonampak, Chiapas resimlerinde görüldüğü gibi, kil çamuru kullanarak resimlere perspektif kazandırmaya çalışmışlardır. Resimlerde kişilerin profilden görünüşü hakimdir. Resimlerde küçük yapılan insanlar genellikle sosyal sınıflaşmadaki alt sınıfın bireylerini ve köleleri temsil eder. Resimlerde birçok sıva tabakasının kullanıldığı da görülür. Bina duvarlarında ne amaçla yapıldığı ve ne anlama geldiği bilinmeyen el izlerine de rastlanır. Resimlerde kırmızı ve mavi rengin tonları tercih edilmiştir.

                                              

                                              Müzik

     Maya müziğinin temelinde iki enstrüman türü bulunur; üflemeli çalgılar (düdük, flüt, caracol) ile vurmalı çalgılar (tahta ile taştan yapılan ksilofon ve kaplumbağa kabuğu ile tahta çubuk veya kamıştan yapılan caparazon, davul). Müzik aletleri hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte geleneklerinde gitar gibi telli çalgılar olmadığı bilinmektedir. Günümüzde halen, ayinlerde, Maya şamanları doğal konuşmaya benzer bir ritim ve makama dayalı melodi tarzında bir tür türkü okurlar. Şamanik ve ayinsel türküler şaman tarafından solo tarzında okunabildikleri gibi, birlikte de okunabilirler. Maya şaman türküleri doğaçlama söylenen, bazen nakaratlara da yer veren mısra kıtalarından oluşurlar (“aşıkların atışmaları” gibi). Maya şamanı, türkülerini bir insanı tedavi etmeye ya da bir evi kutsamaya yönelik ritüellerde de kullanabilir.

                                             Dil ve edebiyat

                                            Sözlü Dil

     Uto-Aztek dil ailesine sokulan bu dil, Orta Amerika’da, özellikle Meksika’nın Yucatan, Campeche ve Quintana Roo bölgelerinde halen Mayalar’ın torunları sayılan 6 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. Maya dili aslında 21-44 dilden oluşan bir dil ailesi olduğundan, lenguas mayenses (Maya dilleri) olarak da ifade edilir. Bu dillerin ortak kökü en az 5.000 yıl önce proto-Mayalar’ın kullandığı asli Maya dilidir. Maya dilleri gramatikal yapı ve tipolojik özellikleriyle diğer Orta-Amerika dillerinden farklılık gösterir. Bu farklılık, örneğin fiillerin, özne ve nesnelerin gramatikal çekiminde ve çekilemez fiiller kategorisinde kendini gösterir. Maya dillerinden bazıları Kolomb-öncesi dönemlerde Maya hiyeroglifik yazısıyla yazıya geçirilmiştir. Bu yazıların hatırı sayılır bir kısmı M.Ö. 900-250 dönemine aittir. Günümüzde yaklaşık 10.000 Maya yazıtı ve korteza kağıdı üzerine yazılmış birkaç kodeks ( elyazması) bilinmektedir. İspanyol işgali sonrasında bu dil kayıtlara Latin alfabesiyle geçirilmiştir.

     Maya dillerinin kökeni olan, Proto-Maya (Ön-Maya) dili de denilen asli Maya dili, Kişe-maya ya da Kişey-Maya (maya quiché) dilinde "eski Maya dili" anlamındaki Nab'ee Maya' Tzij terimiyle ifade edilir.

     Bu dildeki ilk bölünme Meksika Körfezi kıyılarına yapılan göçle ortaya çıkmıştır. Maya dillerinin gramer yapısı diğer Orta Amerika dillerine kıyasla daha kolaydır. Türkçe gibi eklemlemeli bir dildir. (Diğer eklemlemeli dillerden bazıları Quechua dili, Etrüsk dili, Moğolca, Fince, Macarca, birçok Kafkas ( Abhazca vs.) ve Ural dilleri, Hatti dili, Pelasg dili, Lidya dili, Kızılderili dilleri, Sümerce, Bask dili, Eskimo dili’dir.) Meksika'da 2003’te yürürlüğe giren bir yasayla Maya dillerinden Maya Yucateco (Yukateko dili) asli kızılderili dilleri gibi, ulusal dil ilan edilmiştir.

     Günümüzde Maya dillerinin konuşulduğu ülkeler, başta Meksika ve Guatemala olmak üzere, Honduras, Belize (Britanya Honduras'ı) ve El Salvador'dur.

     Türkçe ile Maya dili arasında birçok alanda benzerlikler göze çarpmaktadır. İlk kez Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan bu benzerlikleri saptama çalışmasına son zamanlarda dilbilimciler de katılmaya başlamıştır. .Maya dili ile Türkçe’deki benzerlikler konusunda araştırma yapan Stig Wikander “Mayaca ve Altayca, Maya dilleri ailesinin Altay dilleri ailesiyle akrabalığı var mıdır?” adlı makalesinde saptadığı bazı benzerlikleri sunmuştur. Nitekim son bilimsel araştırmalar Maya dilinin de dahil olduğu Amerindiyen dil ailesinin yaklaşık 16.000 yıl öncesine dek Sibirya’da yaşayanların diliyle ortak bir kökene sahip olduğu yönündedir.

                                          Yazı Sistemi

     Bulgular M.Ö. 3. ve 4.yy.’larda bile Mayalar’ın yazı sistemini kullandıklarını göstermektedir. Maya yazısından önce de Orta Amerika’da çeşitli yazı sistemlerinin kullanıldıkları ( Zapotek yazısı, Olmek yazısı vs.) bilinmektedir. Bunlardan biri Olmec ile Maya yazısı arasında bir "geçiş yazısı" denilebilecek Epi-Olmec yazısıdır. Bununla birlikte 5 Ocak 2006’da National Geographic tarafından yayımlanan Maya yazısı inceleme sonuçları Maya yazı sisteminin hemen hemen en eski Orta Amerika yazı sistemleri kadar eski olduğunu göstermektedir. Kısa kısa da olsa, çoğu anıtlar, tabletler, steller (dikiltaşlar ve tahta levhalar) ve çömlekçilik ürünleri üzerine yazılmış olmak üzere, günümüzde yaklaşık 10.000 Maya yazıtının ya da metninin varlığı bilinmektedir. Bunlardan başka Mayalar’ın, özellikle çeşitli incir ağacı türlerinin ağaç kabuklarından elde ettikleri kağıtlara kaydettikleri boyalı metinler mevcuttur. Maya yazı sisteminin çözülmesi uzun ve zahmetli bir inceleme sürecinden sonra mümkün olmuştur. İlk kısmi çözümler 19.yy.’ın sonunda başlamışsa da, yazının çözülmesi konusunda esas önemli gelişmeler 1960’lı ve 1970’li yıllarda olmuştur ve günümüzde Maya metinleri tümüyle olmasa da, yeterince okunabilmektedir. Maya dilinin çözülmesi konusunda emek harcamış isimlerden bazıları Constantin Rafines, Yuri Knorozov, Ramón Arzápalo Marin’dir.
     Ne yazık ki İspanyol papazlar işgalden kısa süre sonra ele geçirdikleri tüm Maya kitaplarını yakıp yok etmişlerdir. Arkeolojik sit alanlarındaki taş yazıtların, tabletlerin yanısıra, günümüze ancak üç Maya elyazması ve birkaç sayfadan ibaret bir metin kalmıştır.

     Maya kazılarında sık sık, alçıdan yapılma dikdörtgen tabletler keşfedilmektedir, fakat üzerlerinde organik izler kalmadığından, dolayısıyla tarihlendirme çalışmaları yapılamadığından, yaşlarının saptanması konusunda ancak varsayımlarda bulunulmaktadır. Son incelemeler, Mayalar’ın yazı sisteminde, aynı sözcüğün yazımında hem alfabetik sistemin hem de ideografik sistemin bir arada kullanıldığını göstermiştir.Yani Maya dillerinin yazımında karmaşık, bilinen anlamda alfabetik olmayan bir yazı sistemi kullanılmıştır. Bu, kısmen logografik, kısmen de hecesel seslere dayalı bir karışımdan oluşan yazı sistemidir; bir başka deyişle, eski Mısır yazısında ve Çince'nin Çin yazısı ve Japonca’nın kanji yazısında da olduğu gibi kelime ve fikirleri belirten ideogramların yanısıra, ayrıca sesleri belirten fonetik sembollerin de kullanıldığı bir karışımdan oluşmuştur.

     Alfabeleri olmayan Mayalar’ın kullandıkları fonetik sistem rébus (karışık olarak verilmiş harfleri veya işaretleri belli bir sıralamayla bir araya getirerek bir sözcük veya cümle oluşturma) türünde bir bulmaca çözme oyununa benzetilebilir. Her glif birbirini tamamlayan iki ayrı biçim içerir. Biri temsilî biçimdir, ötekisi ideogram olan sembolik biçimdir ki, bu ikincisi genellikle stilize halde olur. Gliflerin çoğu birkaç öğenin birleşimi olarak karşımıza çıkar ki, temel öğe sıfat, zarf, edat vb. gibi takılar, ekler alır.

     Dolayısıyla Maya yazısının çözülmesi son derece zordur. Çözülen gliflerin ifade ettikleri cümleler de kimi zaman yoruma muhtaçtır. Bununla birlikte yaklaşık 800 glifin (bir işaretin grafik temsili, karakter, hiyeroglifik yazıyı oluşturan parçalar) ya da işaretin kullanıldığı Maya yazısının günümüzde yaklaşık % 80'i çözülebilmiştir. Glifler hece birleşimlerini ( sözcük) ifade ederler.

     Maya hiyeroglifleri ya anıtlar ve mimari eserlerde genellikle taş veya tahta üzerine işlenmiş ya da kağıt, alçı duvarlar ve seramik objeler üzerine resmedilmişlerdir. Bitkilerden elde edilmiş kağıt genellikle 20 cm. eninde, birkaç metre uzunluğunda olurdu ve yazıldıktan sonra akordeon gibi katlanırdı. Maya ülkesinin Aztek dilindeki adında ("al ve karanın ülkesi") bulunan renkler gibi kırmızı ve kara renkli mürekkepler kullanmışlardır. Bu yazı göründüğü kadarıyla çoğu zaman dini amaçlarla uygulanıyordu. Yazıcılar toplum içinde önemli bir konuma sahipti.

     Maya dillerindeki sözcükler, Latin alfabesiyle yazıldıklarında, kimi zaman, yazıldığı gibi okunmamaktadır. Örneğin, Chichimec adı Çiçimek olarak, Kukul-cán ya da Kukulkán adı Kukuul kaan olarak, Chilam Balam adı Çilam Balam olarak, Yucatan ise Yukatan olarak okunur. Maya sözcüklerinde; İngilizce, İspanyolca veya diğer Latin alfabeli dillerden biriyle yazıldığında, kaleme alındığı alfabeye bağlı olarak, çoğu zaman, “ ch” harfleri Türkçe'deki “ç” sesiyle, “c” harfi Türkçe’deki “k” sesiyle, “J” harfi genellikle Türkçe'deki “h” ve nadiren “ks” sesiyle, “tz” harfleri Türkçe'deki “ts” sesleriyle, “nh” harfleri Türkçe'deki “n” sesiyle,“x” harfi genellikle Türkçe'deki “ş” sesiyle, sözcüğün ortasında yer aldığında bazen Türkçedeki “h” gibi okunmaktadır. Özellikle İspanyol işgali sırasında Maya sözcüklerinin İspanyolca'ya uyarlanarak yazılmış olduğu görülmektedir; İspanyolca'da birkaç istisna dışında "h" harfi okunmaz, yani hiçbir sese karşılık gelmez.

 

                                           Edebiyat

     Maya elyazmaları İspanyol işgalcilerle, zamanın tahrip edici etkisiyle ve nemle tahrip edilmiş olduğundan Maya edebiyatına ait pek fazla örnek bulunmamaktadır. Elimizde bugün yalnızca, kurtulmuş dört eser vardır:
·  Dresden el yazması (Codex Dresdensis): Chichen Itza bölgesine aittir, 12.-15.yy dönemine ait olduğu sanılmaktadır, günümüzde Almanya’nın Dresden kentinde, Sächsische bulunmaktadır. İçeriğinin bir kısmı "Venüs periyodu" hakkındadır.
·  -Tro-Cortesianus veya Troano el yazması: Campeche bölgesine aittir, 12.-15.yy dönemine ait olduğu sanılmaktadır, günümüzde Madrid’deki Amerika Müzesi’nde bulunmaktadır.
·  Peresianus ya da diğer adıyla Paris el yazması: Chipas ( Palenque) bölgesine aittir,13.yy.’dan kaldığı sanılmaktadır, günümüzde Paris’te bulunmaktadır. İçeriğinin bir kısmı Maya kehanetleri hakkındadır.
·  Grolier el yazması: 1970’lerde bir mağarada keşfedilmiştir, 11 sayfadır, günümüzde New Mexico’daki bir müzede bulunmaktadır.

     Maya dillerinden, Chilam Balam Yucateco dilinde, Popol Vuh Quiché dilinde, Cakchiquel tarihsel kayıtları ise Cakchiquel (okunuşuyla Kakçikel) dilinde Latin alfabesi kullanılarak yazılmışlardır. İspanyollarca kaleme alınmış olduklarından, İspanyol etkileri taşıyabilecekleri ve özgün hallerine oranla bazı değişikliklere uğramış olabilecekleri konusunda kuşkular vardır. Yine de sonuçta, İspanyol işgali altındaki Mayalar’ın kitaplarıdır. Nitekim Acrópolis, Toniná, Chiapas kentlerinde keşfedilen eski yazıtlar Popol Vuh’u doğrulamaktadır.

         Maya Kültürünün Çöküşü ve Çağımızdaki Çatışmaları

     Teotihuacan’ın klasik dönem sonlarındaki düşüşüyle Maya toplumları önce bir sarsılma dönemi geçirmişse de bu olay, daha sonra Maya halklarının "Yukarı Topraklar”da (Tierras Altas) yeşerecek büyük, yeni yerleşim yerlerinin çekirdeklerini kurmalarını sağlamıştı. Tikal, Toniná, Yaxchilán gibi birçok kent böyle yeşermiş ve 9.yy ile 10.yy. arasında doruğa ulaşmışlardı.

     Temel Maya merkezlerinin çöküşe geçme nedeni çoğu kimse için halen bir sır durumundadır. Bununla birlikte arkeolojik araştırmaların verilerine dayanan birçok kimse de bu konuda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Her şeyden önce aralarında sürekli savaş yapan küçük devletler sözkonusuydu. Savaşlar ve işgaller bir zayıflama nedeni olarak düşünülebilir. Öte yandan bu dönemde, sonuçları El Niño kasırgasının sonuçlarını andıran bir iklimsel düzensizliğin meydana geldiği görülmektedir. İklimlerdeki değişiklikler Maya bölgesinde tarıma ağır bir darbe vurmuş olabilir. Ayrıca, yaşanılan doğal afetler, din adamları sınıfının ilahi konularda etkili olamadığını ortaya koymuş ve otoriteleri zayıflayan din adamları kıtlıktan ve yaşam için elzem olan maddelerden yoksun kalmalarından dolayı halk tarafından suçlanmış olabilir.

     Klasik dönem sonlarındaki çöküşün belirtilerinden biri, birtakım olayların anısına dikilen dikilitaşların 889’dan sonra, artık dikilmemesi ve büyük mimari yapıların yapılmamasıdır. Coe, Michael D. (2002). The Maya, 6th, New York: Thames & Hudson, pp. 151-155. ISBN 0-500-28066-5.Sonraki yüzyıllarda görülen bir başka belirti ise, Orta Amerika’nın takvim yazıtlarında kesinliğiyle ünlü Uzun Hesap sisteminin tekrar (artık) kullanılmamış olmasıdır ki, bu, kültürel geleneğin sona ermiş olduğunu gösterir.
Küçük grupların göçleri olmuşsa da    Yucatan’a büyük bir göçün yapılmış olduğuna dair herhangi bir belirti yoktur.

     Maya halkı kendi bölgelerinde kalmış ve sonunda eski imparatorluk kadar muhteşem bir duruma varmayacak olsalar da, yeni bir gelişme sürecine girmişlerdir. Klasik-sonrası dönemde "Yukarı Topraklar" kent devletlerinin ya da beyliklerinin en önemlisini Quiché’ler (Kişey okunur, Guatemala) kurmuştur.

     Maya halkları çağımızda, yeni cumhuriyetlerin kendilerine karşı yaptığı çeşitli girişimlere rağmen yok olmamayı başarmışlardır. Meksika'nın açtığı, Yucatan’daki Mayalar’ın başkaldırısını önlemek üzere, binlerce Maya yerlisinin yok olduğu, sürgün ve esir edildiği Caste (Castas) Savaşı buna örnek olarak gösterilebilir. Guatemala’daki sivil çatışma (1966-1982) da çoğu Maya soyundan gelen yerliler olan 40.000-200.000 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Mayalar’dan hayatta kalanlar halen Meksika’nın güneydoğusunda, Belize’de, Honduras’ta, El Salvador’da ve Guatemala’da yaşamaktadırlar (bu son ülkede etnik toplulukların en büyüğü durumundadırlar).

                         Mayalar'ın Gizemi ve Bazı İddialar 

 

     Tekerlek gibi araç gereçlere sahip olmaksızın devasa yapılar inşa etmiş Mayalar, gerek mimarileri bakımından, gerek olağanüstü matematik, takvim ve astronomi bilgileri bakımından, gerekse kentlerini bilinmeyen bir nedenle aniden terketmeleri bakımından kimilerine gizemli bir uygarlık olarak görünmektedir. Gizemli konulara ilgi duyan yazarlar ve ufologlar, Mayalar'ın bazı alanlardaki olağanüstü bilgilerini, battıkları ileri sürülen efsanevi kıtalardan gelmiş olmalarına ve uzaylılarla temas kurmuş olmalarına bağlarlar. Bunlara göre, Maya metinlerinde ve Maya sanat ve mimarisinde Dünya’nın bu eski devirlerine ve uzaylılarla irtibatına ilişkin işaretler bulunmaktadır ve aslında, Maya tarihinde bir ilerleme değil, bir çöküş, yüksek bir uygarlık düzeyinden gerileme yaşanmıştır. Bugün nasıl ileri toplumların yanı sıra, halen bazı ilkel düzeyde toplumlar bulunuyorsa, Mayalar’ın ileri bir uygarlık düzeyinde bulundukları dönemde, bölgede geri bir düzeyde yaşayan topluluklar da vardı; uygarlığın hep gelişme göstermiş olduğu tezinden hareketle oluşturulan tarih yanlışlıklar doludur. Gelişme gösteren topluluklar olduğu gibi, ileri bir düzeydeyken M.Ö. 10.000 yıllarından itibaren gerileme ve çöküş sürecine giren topluluklar da vardır ve kozmik irtibatla bir süre dengede kalabilmiş topluluklar da olabilir.

     “Mayalar” adlı kitabında Mayalar'ın geçmişte manyetik eksenin ve kutupların yer değiştirmiş olduğunu bildiklerini, ayrıca 405 dolunayın 11.960 günlük periyodunu ve 25.626 yıllık presesyon periyodunu hesaplamış olduklarını ileri süren Yılmaz Aydın, konuya ilişkin olarak şu fikri savunur:

      Nasıl günümüzde bir yanda uzay teknolojisi yaşanırken diğer yanda dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar ilkel koşullarda yaşamlarını devam ettiriyorlarsa, geçmişte de bir yanda Maya uygarlığı varken, diğer yanda Orta Amerika’da geleneklerinin etkisi altında oldukça geri düzeydeki toplumlar var olmuştur. Bugün teknolojiyi sindirmeden yaşayan topluluklara bakıp tüm 21.yy. hakkında "ilkel topluluk" damgası vurulamayacağı gibi, geçmişteki kültürel anlamda gelişmemiş bazı topluluklara bakıp o dönem hakkında da kesin yargılarda bulunamayız.

     Yılmaz Aydın, ayrıca, kitabında, Maya efsanelerine göre, Uxmal kentinin, ıslık çalarak taşların kendiliğinden yerinden kalkmasını sağlayan, yok olmuş bir cüce ırk tarafından kurulmuş olduğuna değinir ve "Uxmal’da yemeği bile yarıda bırakarak yok olmuş bir halka ait, yarısı yenmiş yemek tabakları halen durmaktadır. Kimden ya da neden kaçtılar, bilinmiyor." der.

     Mayalar'la ilgili bir başka gizemi de Maya kazılarında keşfedilen kristal kafatasları ve Yucatan'da keşfedilmiş, dünyada pek rastlanmayan anormal kafatasları oluşturmaktadır.


                                          Hala Açıklanamayan Nazca Çizgileri
45 metre uzunluğunda örümcek resmi  ve insan figürü

                                   MAYALAR-2012
 
      Orta Amerika’daki Maya uygarlığı zaman-bilim bilgisine göre en gelişmiş uygarlıklardan biridir. Kullandıkları ana takvim gezegendeki en kusursuz olanıdır. Hiç bir zaman yanılmamıştır. Mayalıların beşinci dünyası 1987’de bitmiştir. Altıncı dünyaları 2012’de başlayacaktır. Yani bizler şu an ‘iki dünya arasındayız’.

1.İnsanoğlu ve Dünya gezegeni şu an farkındalık ve gerçeklik anlayışında çok büyük bir değişiklikten veya yer değiştirmeden geçmektdir.

2.Orta Amerika’daki Maya uygarlığı zaman-bilim bilgisine göre en gelişmiş uygarlıklardan biridir. Aslında toplamda Evrenin ve Solar sistemin zaman devirlerini kaplayan 22 takvimleri mevcuttur. Bu takvimlerden bazıları henüz açığa çıkmamıştır.

3. Mayalıların beşinci dünyası 1987’de bitmiştir. Altıncı dünyaları 2012’de başlayacaktır. Yani bizler şu an ‘iki dünya arasındayız’. Bu zaman ‘Apocalypse’ veya açığa çıkma olarak adlandırılmaktadır. Bu, asıl gerçek açığa çıkacak demektir. Bu aynı zamanda bizler için ‘kendi karekteristiklerimiz’ için bireysel veya kollektif çalışma zamanıdır.

4.Mayalıların altıncı dünyası aslında boştur. Bu, birlikte yaratıcılar olarak, yaratmak istediğimiz yeni bir dünya ve uygarlığa başlamak şimdi bize kalmış demektir.

5.Mayalılar’ın ayrıca 2012 için söyledikleri;
Bildiğimiz teknolojinin ötesine geçeceğimiz,Zaman ve paranın ötesine geçeceğimiz,Dördüncü boyutu geçtikten sonra beşinci boyuta gireceğimiz,Dünya gezegeninin ve Solar Sistemin Evrenin geri kalanı ile galaktik eş zamanlamaya gireceği, DNA’larımızın galaksinin merkezinden ‘yükseltileceği’ (veya yeniden programlanacağı). (Hunah Ku) Bu gezegendeki herkes mutasyona uğramaktadır. Bazıları diğerlerine gore daha farkındadır. Ama herkes bunu yapmaktadır.
.
6.2012 de Solar Sistemimizin düzlemi I Samanyolu Galaksimizin düzlemi ile tamamiyle hizaya girecektir. Bu döngünün tamamlanması 26,000 yıl almaktadır. Virgil Armstrong ayrıca başka iki galaksinin de bizimki ile aynı zamanda hizaya gireceğini söylemiştir. Kozmik bir olay!

7.Zaman hızlanmaktadır (veya çökmektedir). Binlerce yıldan beri Dünya’nin Schumann rezonansı veya kalp atışı saniyede 7.83’dür. Ordu bunu çok güvenilir bir kaynak olarak kullanmaktadir. Bununla beraber, 1980’den beri bu rezonans yavaşça artmaktadır. Şimdi bu her bir saniye de 12 devirden fazladır. Bu her gün eski 24 saatte göre 16 saatten aza denk gelmektedir.

8.Apocalypse veya ‘dünyalar arası zaman’ boyunca bir çok insan birçok kişisel değişikliklerden geçecektir. Bu değişiklikler çok fazla ve farklı olacaktır. Bütün bu buraya ne öğrenmek ve ne deneyimlemek için geldiğimizin bir parçasıdır. İlişkilerin bitmesi, yaşanan evin veya yerin değişmesi, mesleğin veya işin değişmesi, davranış veya düşüncelerde değişimler bu değişikliklere örnek olabilir.